Pencereme vuran yağmuru tanımıyorum. Tanımak
istemediklerimden diye bir söylence atıyorum. Duyan yok ama belki
hissediyorlardır. Bilmiyorum. Ama yağmur durmuyor, sesi ilk kez bu derece yok
ediyor beni. Ufalıyorum, küçümen halimle kadınlığıma kafa tutuyorum. Kadınlığım ne ki benim? Bir çift diri meme
mi? Kulağına kışkırtıcı sözler söyleyen dolgun dudaklarım mı? Yağmur
şiddetleniyor.
Çocukluğumda istediğim şey amansızca doğru yahut yanlış
zamana karşı büyümekti. Büyüdükçe elimde tuttuğum bedenim, içimdekilerin önüne
geçti. Bedenim ellerim arasında
beğenilmek, dokunulmak için kıvranıyordu. Kocaman, yabancı, sert bir el
tarafından dokunulmanın hakkını istiyordu. Bu hak bir annenin karamsar, avaz avaz
meydanlarda ortaya salmaktan korkmadığı ses oldu, bu hak bir babanın homurdayarak
yutmaya çalışan makinalara döktüğü teri oldu. Yağmur durmamak için çabalıyor.
Hava kararırken oturduğum bir masaya gazete küpürlerinden
oluşan hayatımı döktüm. Kesilip, özenle saklanmış, herkesin ortak paydalarda
var olduğu haberlerdi bunlar, sıradanlığın verdiği huzurdu benim hissettiklerim
de. Ruhumdaki boşluğun başkaları karşısında ezilip bükülmesini yediremeyip,
onlar gibi olacağım diyişlerimdi. Ben de herkes gibi olmalıydım, ben de her
kadın gibi olmalıydım. Karşımdakinin şeklini alacak, onun boşluklarını
dolduracak kadar yetkin olmamalıydım. Hem bu ben olamayacağımı gösteriyordu.
Aynaya her baktığımda hayalleyemeyeceğim mutluluğumdu. Yağmurun sesini
bastırabildim mi ki?
Yağmurla alıp veremediğim yok. Sadece ıslanmak korkutuyor
beni. Özenle hazırlamış olduğum kostümün bozulması beni yeni arayışlara gark
ettirecekti. Yediremiyordum gene kendime.
Ben arayışı reddediyorum, annemin beni reddettiği gibi. Sigara dumanı mı
üflesem anlattıklarıma?
Kadınlığım sivriliyor topluma karşı. Bir devrim mi yapmak
lazım bilemiyorum? Devrim yapılmaz yaşanır diyor kadınlığım. Arada güzel sözler
söylüyor usulundan. Yaşamanın güzelce bir tanıma ihtiyacı var. Yağmurun dokunup değiştirmeyeceği bir tanım
olmalı. Kadınlığım esriklik makinası, tırnaklarımdaki cilalar söylüyor,
saçlarımdaki yapma bukleler anlatıyor. Baskıladıkça daha büyük hengameler arasında
süsün pürüzsüzlüğünü görüyorum. Kendimi fütursuzca sunmam lazım. Yalnızlığın
yaptırdığı geniş bir davranış biçimi benden doğup büyüyen şey. Yağmur
ceplerimden taşıyor.
Yağmur kadınlığıma yağıyor artık. Söz dinlemez yağmurla,
salaş kadınlığım bir uyumu müjdeliyor. Sevilebilecekleri görmediklerimle
harmanlıyorum. Yağmurun sesini önemsemiyorum.
Biçimli söyleyişlerden oluşmuş kadınlığım yağmuru er ya da geç hayal
kırıklığına uğratacak. Ön görülerimi saklamayı tercih ediyorum. Yağmuru
şişelere doldurup, kadınlığımı sonralarıma saklıyorum.