30 Nisan 2018 Pazartesi

Sıkıntı

Bana verilen isim Meryem. Böyle ifade edişimden adımı sevmediğim anlaşılmışsın, bir daha dünyaya gelsem bu adı almak ve yaşamak için uğraşırdım. 26 yaşımın ilk yarısını geride bıraktım. 2009'dan beri bu blogun defalarca kez adı değişti, yazdıklarımı silip(türlü türlü sebeplerden ötürü), her defasında bir şeylere yeniden başladığımı, okuyanlar varsa onlara hissettirmek istedim. Varoluşunu kanıtlama çabası gibi düşünebiliriz. Peki neden yaşadığımı birilerine hissettirme uğraşım oldu, zaten çevremde sürüsüyle insan yok muydu, onlar bana ait şeylere tanıklık etmiyorlar mıydı? Edemiyorlardı ya da bana yetmiyordu. Biraz daha samimi davranıp bu sorunsalımı şöyle açıklayabilirim. Zaten duvarların engellediği bir yaşama çabası, bir yerde tüm duygularına, davranışlarına izleniyormuşsun da onay alamazsan başarısız olurmuşsun hissiyle sansürle dışarı vurduğumuzdan-vurduğumdan toplumdan çok şey beklediğimi gördüm. Elbette bana yetmeyeceklerdi çünkü ben bir şey vermiyordum. Sanki geçmişte kalmış da değiştirmişim gibi konuştum ama hayır sürekliliği olacak bir durum bu. 

Dün gece saat üç sularında sigara içerken aklıma düştü burası. Bir sürü duygu yokladı beni, belki gecenin oluşu, ormanı izlerken kendi iç sesimden başka bir şeyi duyamayışım romantize etti ve evet şu an bunları yazıyorum. İyi mi oldu bunu hiç bilemeyeceğim, devamı gelir mi ondan da emin değilim ama artık belli bir birikimden sonra bir şeyi kırk defa düşünmektense uygulamak beni daha az üzecek. Burada her şeyden herkes gibi ne kadar hızlı sıkılacağımdan da bahsetmek istiyorum. Neden hep ilerisini düşünüp anı kaçırıp, sonrasında bunun için canımızı sıkarız, sıkılırız? Hormonlar mı etkili, tüm suçu doğaya atmak haksızlık olur. Toplum buna mı sürüklüyor, ama hayır biz de toplumun bir parçasıyız, aynı şeyleri başkalarına baskılarken toplumu suçlamak. Peh. Atalarımızdan mı kalmış bu içgüdü, avcılık-toplayıcılığa inmek, o kadar geçen zamanda bu içgüdünün dejenere olmaması... O zaman bırakalım bu içgüdü varolmaya devam etsin diyeceğim türden bir kaçış olurdu. Çok mu dağınık bahsediyorum, bazen bunu hissediyorum çünkü, aynı anda herkesin yaşadığı gibi aklın odalarından tüm her şey ben de değerliyim beni de araya sıkıştır diye bas bas bağırıyor. Şimdi de aklımı suçlayabilirim. Çünkü sıkılınca bir şeyleri, birilerini suçlarsın. Ve sıkıldım, umarım sonra görüşürüz demem doğru olur.